69..Kehf Suresi
. Hamt o Allah’a ki, kuluna Kitap’ı, kendisinde hiçbir eğiklik ve çelişme yapmaksızın indirdi.
. Hiçbir şey için, "Ben bunu yarın
kesinlikle yapacağım." deme.
. Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun
kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. O’nun dışında bir sığınak/bir
dayanak asla bulamazsın.
. Ve de ki: "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin." Biz, zalimler için öyle bir ateş
hazırladık ki, çadırı/duvarı/dumanı onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım dileseler, erimiş maden gibi yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur. O ne kötü içecek, o ne kötü sığınak/dayanak!
. İman edip hayra ve barışa yönelik ameller sergileyenlere gelince, kuşkusuz ki biz, güzel iş yapanların ödülünü yitirmeyeceğiz.
. Kitap ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: "Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!" Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor.
. Ben onları ne göklerle yerin yaratılmasına,
hatta ne kendilerinin yaratılmasına tanık tuttum. Ben, sapıp gitmişleri
yardımcı edinecek değilim.
. "İman edip hayra ve barışa yönelik iş
yapana gelince, onun için ödül olarak en güzeli var. Ve ona, buyruğumuzdan,
kolay olanı söyleyeceğiz."
. Bir süre sonra, Güneş’in doğduğu yere varınca
onu, ona karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar
buldu.
. Hamt o Allah’a ki, kuluna Kitap’ı, kendisinde hiçbir eğiklik ve çelişme yapmaksızın indirdi.
. Katından dosdoğru gelen açık bir söz olarak
indirdi onu. Ki, zorlu bir iş ve oluş konusunda uyarsın ve barışa yönelik
hayırlı ameller sergileyen müminlere, kendileri için güzel bir ödül
öngörüldüğünü muştulasın...
. Ona ilişkin ne kendilerinin bir ilmi vardır ne
de atalarının. Söz olarak ne büyüktür ağızlarından çıkıveren! Onlar bir
yalandan başka şey söylemiyorlar.
. Biz, yeryüzündeki şeyleri ona bir süs yaptık
ki,
insanları, içlerinden hangisi amel yönünden daha güzeldir diye imtihan edelim.
insanları, içlerinden hangisi amel yönünden daha güzeldir diye imtihan edelim.
. Ve şu da bir gerçek ki biz, yeryüzündeki her
şeyi, bitki bitirmeyen/kıtlık ve ölüme yol açan kupkuru bir toprak haline
elbette getireceğiz.
. Yoksa sen o Ashab-ı Kehf’i, mağara ve kitabe yâranını, bizim ayetlerimizden, hayrete düşüren bir tanesi mi sandın?
. Yoksa sen o Ashab-ı Kehf’i, mağara ve kitabe yâranını, bizim ayetlerimizden, hayrete düşüren bir tanesi mi sandın?
. Hani, o yiğit gençler o mağaraya sığındılar da
şöyle dediler: "Ey Rabbimiz, katından bir rahmet ver bize ve bizim için
bir çıkış yolu lütfet işimize."
. Sonra onları dirilttik ki, iki zümreden
hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap edebileceğini bilelim.
. Biz onların haberlerini sana doğru bir şekilde
anlatacağız. Şu bir gerçek ki onlar, Rablerine iman etmiş bir yiğitler
grubuydu. Ve biz de onların hidayetini artırdık.
. Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk/kalplerini
dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler: "Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilaha yakarmayız. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz."
dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler: "Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilaha yakarmayız. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz."
. "Şunlar, şu kavmimiz O’ndan başka ilahlar
edindiler. Onlar hakkında açık bir kanıt getirselerdi ya! Yalan
düzerek Allah’a iftira edenden daha zalim kim olabilir?!"
düzerek Allah’a iftira edenden daha zalim kim olabilir?!"
. "Madem ki onlardan ve Allah dışındaki
taptıklarınızdan yüz çevirip kenara çekildiniz, hadi mağaraya sığının ki,
Rabbiniz size rahmetinden bir nasip yaysın ve
işinizde size kolaylık ve başarı sağlasın."
işinizde size kolaylık ve başarı sağlasın."
. Güneş’i görüyorsun: Doğduğu vakit
mağaralarından
sağ tarafa kayar, battığı vakit ise onları sol tarafa doğru
makaslayıp geçer. Böylece onlar mağaranın geniş boşluğu içindedirler. Bu,
Allah’ın mucizelerindendir. Allah’ın kılavuzluk ettiği, doğruyu bulmuştur.
Şaşırttığına gelince, sen ona yol gösteren bir velî asla bulamazsın.
. Sen onları uyanıktırlar sanırsın; oysaki onlar
uykudadırlar. Onları sağ tarafa da sol tarafa da çeviririz. Köpekleri de iki
kolunu girişe uzatıp yaymıştır. Onların durumunu görseydin kesinlikle onlardan
yüz çevirip kaçırdın. Ve onlardan içinde mutlaka korku doldurulurdu.
. İşte böyle! Onları dirilttik ki, birbirlerine
sorup dursunlar. İçlerinden biri şöyle
konuştu: "Ne kadar durdunuz?" Dediler: "Bir gün yahut günün bir parçası kadar." Dediler: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Siz şimdi birinizi şu
gümüş para ile kente gönderin de baksın; kentin hangi yiyeceği daha temizse ondan size bir rızık getirsin. Ama nazik ve kurnaz davransın ki, sizi kimseye fark ettirmesin."
konuştu: "Ne kadar durdunuz?" Dediler: "Bir gün yahut günün bir parçası kadar." Dediler: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Siz şimdi birinizi şu
gümüş para ile kente gönderin de baksın; kentin hangi yiyeceği daha temizse ondan size bir rızık getirsin. Ama nazik ve kurnaz davransın ki, sizi kimseye fark ettirmesin."
. "Çünkü onlar sizi ellerine geçirirlerse ya
taşlayarak öldürürler yahut da sizi kendilerinin milletine döndürürler. O
takdirde bir daha asla kurtulamazsınız."
. Böylece insanları onlar hakkında bilgilendirdik
ki,
Allah’ın vaadinin hak, kıyamet saatinin de kuşkusuz olduğunu bilsinler. Çünkü onlar, aralarında mağara
yaranının durumunu tartışıyorlardı. "Onların üstüne bir bina kurun." dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onlar hakkında görüşleri galip gelenlerse şöyle dediler: "Üzerlerine mutlaka bir mescit edineceğiz."
Allah’ın vaadinin hak, kıyamet saatinin de kuşkusuz olduğunu bilsinler. Çünkü onlar, aralarında mağara
yaranının durumunu tartışıyorlardı. "Onların üstüne bir bina kurun." dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onlar hakkında görüşleri galip gelenlerse şöyle dediler: "Üzerlerine mutlaka bir mescit edineceğiz."
. "Üç kişiydiler, dördüncüleri
köpekleriydi."
diyecekler. Şunu da diyecekler: "Beş kişiydiler, altıncıları köpekleriydi." Gaybı taşlamaktır/bilinmeyen şey hakkında atıp tutmaktır bu. Şöyle de derler: "Yedi kişidirler, sekizincileri de köpekleridir." De ki: "Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan, çok azdır." O halde, onlar hakkında yüzeysel bir tartışma dışında hiçbir çekişmeye girme. Onlar hakkında, konuşup duranlardan hiç kimseye bir şey sorma.
diyecekler. Şunu da diyecekler: "Beş kişiydiler, altıncıları köpekleriydi." Gaybı taşlamaktır/bilinmeyen şey hakkında atıp tutmaktır bu. Şöyle de derler: "Yedi kişidirler, sekizincileri de köpekleridir." De ki: "Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan, çok azdır." O halde, onlar hakkında yüzeysel bir tartışma dışında hiçbir çekişmeye girme. Onlar hakkında, konuşup duranlardan hiç kimseye bir şey sorma.
. "Allah dilerse" şeklinde
söyleyebilirsin. Unuttuğunda, Rabbini an. Ve de: "Umarım ki Rabbim beni,
bundan daha yakın bir zamanda başarıya/aydınlığa ulaştırır."
. De ki: "Onların ne kadar kaldıklarını
Allah daha iyi bilir. O’nun elindedir göklerin ve yerin gaybı. Ne güzel
görendir O, ne güzel işitendir. Onların, O’ndan başka bir dostları da yoktur.
Ve O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez."
. Benliğini, sabah akşam yüzünü isteyerek
rablerine yalvaranlarla beraber tut. İğreti dünya hayatının
süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırıp
uzaklaştırma. Ve sakın, kalbini bizim zikrimizden / Kur’anımızdan gafil koyduğumuz, boş arzularına
uymuş kişiye boyun eğme.
Böylesinin işi hep aşırılıktır.
süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırıp
uzaklaştırma. Ve sakın, kalbini bizim zikrimizden / Kur’anımızdan gafil koyduğumuz, boş arzularına
. Ve de ki: "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin." Biz, zalimler için öyle bir ateş
hazırladık ki, çadırı/duvarı/dumanı onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım dileseler, erimiş maden gibi yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur. O ne kötü içecek, o ne kötü sığınak/dayanak!
. İman edip hayra ve barışa yönelik ameller sergileyenlere gelince, kuşkusuz ki biz, güzel iş yapanların ödülünü yitirmeyeceğiz.
. Bunlar için, altlarından ırmaklar akan Adn
cennetleri
vardır. Orada altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyip koltuklar üzerine kurulacaklar. O ne güzel karşılık, o ne güzel dayanak!
vardır. Orada altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyip koltuklar üzerine kurulacaklar. O ne güzel karşılık, o ne güzel dayanak!
. Onlara örnek olarak şu iki adamı ver: Bunlardan
birine, üzümlerden oluşan iki bağlık vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, aralarına da ekinler serpiştirmiştik.
birine, üzümlerden oluşan iki bağlık vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, aralarına da ekinler serpiştirmiştik.
. İki bağ da yemişlerini vermiş o adamdan hiçbir
şeyi eksik bırakmamıştı. İkisinin ortasından bir de nehir fışkırtmışız.
. Adamın başka bir geliri de vardı. Bu yüzden,
arkadaşlarıyla konuştuğu bir sırada ona şöyle demişti: "Ben, malca senden
zengin, insan unsuru bakımından da güçlü ve onurluyum."
. Ve böylece, öz benliğine zulüm ede ede
bağlığına girdi. Şöyle konuştu: "Bunun sonsuza değin yok olacağını
sanmıyorum."
. "Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Ama
eğer
Rabbime döndürülüp götürülürsem, bundan daha iyisini bulacağımdan eminim."
Rabbime döndürülüp götürülürsem, bundan daha iyisini bulacağımdan eminim."
. Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki:
"Sen, seni
topraktan, sonra meniden yaratıp sonra da bir adam olarak biçimlendiren kudrete nankörlük mü ettin?"
topraktan, sonra meniden yaratıp sonra da bir adam olarak biçimlendiren kudrete nankörlük mü ettin?"
. "Bağına girdiğinde, ’Mâşallah, kuvvet
yalnız Allah’tandır!’ desen olmaz mıydı? Gerçi sen beni, malca ve evlatça
senden basit görüyorsun ama,
. Olabilir ki, Rabbim bana senin bağından daha
değerlisini verir; seninkinin üzerine de gökten bir
âfet gönderir de bağlığın yalçın bir toprak kesilir."
âfet gönderir de bağlığın yalçın bir toprak kesilir."
. Derken bütün ürününe el kondu. Bağ sahibi,
çardakları üzerine çökmüş bulunan bağ için harcadıklarına vahlanarak avuçlarını
ovuşturuyor ve şöyle diyordu: "Ne olurdu, Rabbime hiç kimseyi ortak
koşmasaydım!"
. İşte böyle bir durumda, dostluk ve koruma, hak
olan
Allah’tandır. O, karşılık verme bakımından da hayırlıdır, iş sonuçlandırma bakımından da hayırlıdır.
Allah’tandır. O, karşılık verme bakımından da hayırlıdır, iş sonuçlandırma bakımından da hayırlıdır.
. Dünya hayatının şu su örneği gibi olduğunu
onlara anlat: "O suyu gökten indirdik. Yerin bitkisi onunla
karıştı. Derken o bitki, rüzgârların savurup döllediği parçacıklara dönüştü. Allah her şey üzerinde Muktedir’dir, gücü her şeye yeter.
karıştı. Derken o bitki, rüzgârların savurup döllediği parçacıklara dönüştü. Allah her şey üzerinde Muktedir’dir, gücü her şeye yeter.
.Mal ve oğullar,şu iğreti dünya hayatının süsüdür.Barışa ve hayra yönelik kalıcı eylemler /birikimler ise,rabbin katında sevapça da üstündür, beklenti bakımından da.
.Gün olur, dağları yürütürüzde yeryüzünü çırılçıplak görürsün. İnsanları huzurumuzda toplamış, içlerinden hiçbirisini hesap dışı bırakmamışızdır.
. Hepsi, saflar halinde Rabbine arz edilmiştir. Yemin olsun, sizi ilk kez yarattığımız gibi yine bize geldiniz. Ama siz, sizin için hesabın görüleceği bir zaman belirlemeyeceğimizi sanmıştınız.
.Gün olur, dağları yürütürüzde yeryüzünü çırılçıplak görürsün. İnsanları huzurumuzda toplamış, içlerinden hiçbirisini hesap dışı bırakmamışızdır.
. Hepsi, saflar halinde Rabbine arz edilmiştir. Yemin olsun, sizi ilk kez yarattığımız gibi yine bize geldiniz. Ama siz, sizin için hesabın görüleceği bir zaman belirlemeyeceğimizi sanmıştınız.
. Kitap ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: "Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!" Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor.
. Hani, biz meleklere "Âdem’e secde
edin" demiştik de
İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, benim beri yanımdan, onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!
İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, benim beri yanımdan, onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!
. Bir gün Allah şöyle diyecektir: "O bir şey
zannettiğiniz ortaklarımı çağırın!" Hemen çağırdılar ama onlar kendilerine
cevap vermedi. Biz onların aralarına tehlikeli bir uçurum/yıkıcı bir düşmanlık
koyduk.
. Suçlular, ateşi gördüler de onun içine
düşeceklerini anladılar; fakat ondan kaçıp kurtulmaya bir yol bulamadılar.
. Yemin olsun, biz, bu Kur’an’da, insanlar için
her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın,
tartışmaya en çok tutkun olanıdır.
. Kendilerine hidayet geldikten sonra, insanları
iman etmekten, Rablerinden af dilemekten alıkoyan şey
şundan başkası değildir: Evvelkilerin yol ve yöntemlerinin kendilerine de gelmesini yahut bizzat azabın karşılarına dikilivermesini beklemek.
şundan başkası değildir: Evvelkilerin yol ve yöntemlerinin kendilerine de gelmesini yahut bizzat azabın karşılarına dikilivermesini beklemek.
. Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve
uyarıcılar olarak göndeririz.
Küfre sapanlar ise bâtıla yapışarak onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.
Küfre sapanlar ise bâtıla yapışarak onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.
. Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldığı
halde, onlardan yüz çeviren ve iki elinin hazırlayıp önden gönderdiği şeyleri
unutandan daha zalim kim olabilir? Şu bir gerçek ki, biz onların kalpleri
üzerine onu anlamamaları için
kabuklar geçirdik, kulakları içine de ağırlıklar koyduk. Onları hidayete çağırsan da bu durumda hidayete asla ulaşamazlar.
kabuklar geçirdik, kulakları içine de ağırlıklar koyduk. Onları hidayete çağırsan da bu durumda hidayete asla ulaşamazlar.
. O affedici, o rahmet sahibi Rabbin, onları,
kazandıkları yüzünden hesaba çekseydi, kendileri için azabı mutlaka
çabuklaştırırdı. Böyle olmamıştır, ama onlar için, hiçbir kaçıp kurtulma imkânı
bulamayacakları bir hesap sorma zamanı öngörülmüştür.
. İşte sana bir yığın kent/medeniyet. Zulme
saptıklarında onları helâk ettik. Onları helâk etmek için de bir süre belirlemiştik.
saptıklarında onları helâk ettik. Onları helâk etmek için de bir süre belirlemiştik.
. Bir zaman Mûsa, genç dostuna şöyle demişti:
"İki denizin birleştiği yere kadar hiç durmadan yürüyeceğim yahut da
seneler ve seneler harcayacağım."
. Bu ikisi, iki denizin birleştiği yere
vardıklarında, balıklarını unuttular. Bunun üzerine balık da denizde bir deliğe
doğru yola koyuldu.
. Orayı geçtiklerinde Mûsa, genç arkadaşına dedi
ki: "Hadi, getir şu sabah yemeğimizi. Vallahi bu yolculuğumuz yüzünden
epey çektik."
. Genç adam dedi: "Bak sen şu işe, hani
kayaya sığınmıştık ya, işte o sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana
unutturan, şeytandan başkası değildi. Balık, denizin içinde acaip bir biçimde
yolunu tuttu."
. Mûsa: "Arayıp durduğumuz işte o idi."
dedi. Bunun üzerine kendi izlerini sürerek gerisingeri döndüler.
. Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki,
biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik.
. Mûsa ona dedi ki: "Sana öğretilenden bana
da bir olgunluk/bir bilgi öğretmen şartıyla sana tâbi olayım mı?"
. Dedi: "Bak, eğer bana uyarsan, ben sana
kendisinden bahis açıncaya değin hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"
. İkisi birlikte yola koyudular. Bir süre sonra
gemiye bindiklerinde, tuttu gemiyi deliverdi. Mûsa dedi: "İçindekileri
boğmak için mi deldin onu? Vallahi korkunç bir iş yaptın!"
. Dedi: "Ben söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın!"
. Dedi: "Ben söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın!"
. Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir oğlana
rastgeldiler; tuttu onu öldürdü. Mûsa dedi: "Tertemiz bir insanı, bir cana
karşılık olmaksızın öldürdün ha!? Vallahi çok kötü bir iş yaptın!"
. Mûsa dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir
şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Vallahi, öyle bir durumda benden
ayrılmakta mazur sayılacaksın."
. Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente
geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten
çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar; genç adam tuttu
onu onardı. Mûsa "İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette
alırdın." dedi.
. Dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramın
ayrılmasıdır. Şimdi sana tahammül edemediğin şeylerin içyüzünü haber
vereceğim."
. "Gemiden başlayayım: O gemi, denizde
işçilik yapan bir grup yoksulundu. Ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Çünkü
biraz ötelerinde bir kral vardı; tüm gemilere zorla el koyuyordu."
. "Oğlan çocuğa gelince: Onun anası babası
inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden
korktuk."
. "Diledik ki, Rableri onlara o çocuktan
temizlikçe daha üstün, merhametçe daha gelişmişini versin."
. "Ve duvar. Duvar, o kentte yaşayan iki
yetim oğlanındı. Altında, oğlanlara ait bir define vardı. Oğlanların babası da
hayır ve barış seven bir kimse olarak yaşamıştı. Rabbin istedi ki, o çocuklar
ergenliklerine ulaşsınlar da Rabbinden bir rahmet olarak definelerini
çıkarsınlar. Ben bunları kendi buyruğumun sonucu olarak yapmadım. İşte senin
sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin içyüzü budur."
. Nihayet, Güneş’in battığı yere varınca onu kara
balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedik ki:
"Ey Zülkarneyn, ya bunlara azap edersin ya da haklarında güzel bir tavrı
esas alırsın."
. Nihayet, iki set arasına ulaştı. Setler
arasında öyle bir topluluk buldu ki neredeyse söz anlamıyorlardı.
. Dediler: "Ey Zülkarneyn! Ye’cûc ve Me’cûc
bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir set yapman şartıyla
sana vergi verelim mi?"
. Dedi: "Rabbimin beni içinde tuttuğu imkân
ve güç daha üstündür. Siz bana bedensel gücünüzle destek verin de onlarla sizin
aranıza çok muhkem bir engel çekeyim."
. "Bana demir kütleleri getirin!" İki
ucu tam denkleştirince, "Körükleyin!" dedi. Onu ateş haline koyunca
da "Getirin bana, üzerine erimiş bakır/katran dökeyim!" diye
seslendi.
. Artık onu ne aşabildiler ne delebildiler.
. Dedi: "Bu, Rabbimden bir rahmettir.
Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve Rabbimin vaadi haktır."
. O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde
dalgalanırlar. Sûra da üflenmiştir; hepsini bir araya toplamışızdır.
. O gün, cehennemi, inkârcılara öyle bir sunmuşuzdur ki!...
. O gün, cehennemi, inkârcılara öyle bir sunmuşuzdur ki!...
. Onlar, gözleri benim zikrim/Kur’anım karşısında
perde içinde olan insanlardı. Dinlemeye dayanamıyorlardı.
. Küfre sapanlar, beni bırakıp da kullarımı
veliler
edineceklerini mi sandılar. Biz cehennemi bir konuk evi olarak inkârcılar için hazırladık.
edineceklerini mi sandılar. Biz cehennemi bir konuk evi olarak inkârcılar için hazırladık.
. O kimselerdir ki, dünya hayatındaki çabaları
boşa gitmiştir de onlar sanayileşmeyi/işi hâlâ güzel yaptıklarını sanırlar.
. Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O’na ulaşmayı
inkâr etmişler de bütün amelleri boşa çıkmıştır. Bu yüzden kıyamet günü onlar
için hiçbir ölçü tutturmayız/onlara hiçbir değer vermeyiz.
. İşte böyle! Cezaları cehennemdir. Çünkü
nankörlük ettiler; ayetlerimi ve resullerini eğlence aracı yaptılar.
. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara
gelince, onların konuk evleri Firdevs cennetleri olacaktır.
. De ki: "Rabbimin kelimeleri için deniz
mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o
kadarını daha getirsek de yetmez."
. De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım.
Ancak, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor. O
halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve barışa yönelik iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O’na ortak koşmasın."
Not: Doğru dini öğrenmek için ALLAH'ın biz insanlara gönderdiği Kuran'ı mutlaka okumalıyız.Başlangıçta Kuran'ı iniş sırasına göre anlayarak okuyalım.
halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve barışa yönelik iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O’na ortak koşmasın."
Not: Doğru dini öğrenmek için ALLAH'ın biz insanlara gönderdiği Kuran'ı mutlaka okumalıyız.Başlangıçta Kuran'ı iniş sırasına göre anlayarak okuyalım.