39..ARAF Suresi

 39..ARAF  Suresi

                                        

             Rahman Rahim ALLAH'ın Adıyla

. Elif, Lam, Mim, Sad.
. Bir kitaptır bu; sana indirildi, 
onunla uyarıda bulunasın diye ve inananlar için bir öğüt ve düşündürme olarak... O halde, bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
. Rabbinizden size indirilene uyun; O’nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! 
. Nice yurtları ve medeniyetleri yere batırdık biz. Öyle 
ki, geceleyin yahut öğle uykusu uyumakta oldukları bir sırada azabımız tepelerine iniverdi.
. Azabımız onlara gelip çattığında, yaptıkları, şu çığlığı yükseltmekten başka birşey olmamıştır: Biz gerçekten zalimlerdik! 
. Yemin olsun, kendilerine elçi 
gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz.
. Onlara bir ilmin tanıklığında bütün serüveni mutlaka anlatacağız. Biz olup bitenlerden habersiz değildik.
 . O gün, iyi ve kötüyü ayıran ölçü haktır. Artık kimin ölçülüp tartılacak 
şeyleri ağır basarsa kurtuluşa erenler onlar olacaktır.
. Ölçülüp tartılacak şeyleri hafif kalanlara gelince, işte onlar, ayetlerimize karşı zalimce davranışlar sergilemiş oldukları için, öz benliklerini hüsrana itmiş olacaklar.
. Andolsun, sizi yeryüzünde yerleştirdik ve sizin için orada, geçiminize yarayacak nimet ve imkanlara vücut verdik. Ne de az şükrediyorsunuz!
. Andolsun ki sizi yarattık, sonra sizi 
biçimlendirdik, sonra da meleklere: "Adem’e secde edin" dedik. Onlar da secde ettiler. Ama İblis etmedi, secde edenlerden olmadı o.
. Allah buyurdu: "Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?" İblis dedi: "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
 . Buyurdu: "O halde in oradan. Senin haddine mi orada büyüklük taslamak! Hadi çık! Sen alçaklardansın."
. Dedi: "İnsanların diriltileceği güne 
kadar bana süre ver."
           
. Buyurdu: "Süre verilenlerdensin."
. Dedi: "Beni azdırmana yemin 
ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım."
. "Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Bir çoklarını şükreder bulamayacaksın."
. Allah buyurdu: "Çık oradan, yenik düşmüş ve kovulmuş olarak. Onlardan sana uyan olursa yemin olsun ki, cehennemi tamamen sizden dolduracağım."
. "Ey Adem! Sen ve eşin cennette 
oturun, dilediğiniz yerden yiyin 
ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa 
ikiniz de zalimlerden olursunuz."
. Derken, şeytan, kendilerinden gizlenmiş çirkin yerlerini onlara açmak için ikisine de vesvese verdi. Dedi: "Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması, iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir."
. Ve onlara, "ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.
. Nihayet onları kandırarak aşağı 
çekti. O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı. Bahçenin yapraklarından yamalar yapıp üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri onlara seslendi: "Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Ben size, şeytan sizin için açık bir düşmandır 
demedim mi?"
. "Ey Rabbimiz, dediler, öz benliklerimize zulmettik. Eğer bizi affetmez, bize acımazsan elbette ki hüsrana uğrayanlardan olacağız."
. Buyurdu: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belirli bir 
süreye kadar mekan tutmanız ve nimetlenmeniz öngörülmüştür."
. Buyurdu: "Orada hayat bulacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız."

. Ey ademoğulları! Size, çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs 
kıyafeti indirdik. Ama takva giysisi en hayırlısıdır. İşte bu, Allah’ın 
ayetlerindendir. Düşünüp öğüt almaları umuluyor.
                       
. Ey ademoğulları! Şeytan, ana-babanızı, çirkin yerlerini onlara 
göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, size de bir fitne musallat etmesin. Çünkü o ve kabilesi sizi, onları göremeyeceğiniz yerden görürler. Biz o şeytanları, inanmayanlara dostlar yaptık.
. Bir iğrençlik yaptıklarında şöyle 
derler: "Atalarımızı bu hal üzere bulmuştuk. Yani Allah emretti bize bunu." De ki: "Allah, edepsizliği/
iğrençliği emretmez. Allah hakkında, bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?"
. Şunu da söyle: "Rabbim bana 
adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O’na doğrultun. Dini yalnız O’na özgüleyerek O’na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O’na döneceksiniz."
. Bir kısmını iyiye ve güzele 
kılavuzladı, bir kısmının üzerine de sapıklık hak oldu. Onlar, Allah’ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Bir de kendilerinin hidayet üzere olduklarını sanırlar.
. Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. 
Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.
. De ki: "Allah’ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları 
kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.
. De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: İğrençlikleri -
görünenini, gizli olanını- günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah’a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemeyi."
.Her ümmet için belirlenmiş bir süre 
                                                      
vardır. Süreleri dolunca ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçerler.
                       
. Ey ademoğulları! İçinizden size ayetlerimi yüzünüze karşı anlatan resuller geldiğinde, korunup 
hallerini düzeltenlere hiçbir korku dokunmayacaktır. Onlar tasalanmaya_
caklardır da.
. Ayetlerimizi yalanlayıp onlar karşısında burun kıvıranlara gelince, bunlar ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır onun içinde.
. Yalan düzerek Allah’a iftira eden yahut O’nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim 
vardır? İşte bunların Kitap’tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihayet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: "Allah dışındaki yakardıklarınız nerede?" Şu cevabı verirler: "Bizden uzaklaşıp kayboldular." Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kafir olduğuna tanıklık ettiler.
 . Allah buyurdu: "Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan topluluklarıyla 
içiçe, girin bakalım ateşe." Her ümmet girdiğinde, yoldaşına/kızkarde-şine lanet eder. Nihayet, hepsi orada bir araya gelince, sonrakiler öncekiler için şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bunlar saptırdılar. Ateş azabını bunlara bir kat daha fazla ver." Allah buyurur: "Her biri için bir kat fazlası var, fakat siz bilmezsiniz."
. Öncekiler de sonrakiler için şöyle konuşurlar: "Artık sizin, bizim üzerimizde bir üstünlüğünüz yok. O halde kazandıklarınıza karşılık azabı tadın."
. Ayetlerimizi yalanlayan ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılmayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz.
. Onlar için cehennemden bir döşek 
ve üstlerinde örtüler vardır. Zalimleri böyle cezalandırırız biz.
. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar -ki biz, her benliğe ancak yaratılış kapasitesi ölçüsünde görev yükleriz- ise cennetin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.
. Göğüslerinde düşmanlıktan ne 
varsa söküp atmışızdır. Irmaklar akar altlarından. Şöyle derler: "Hamdolsun bizi buraya ulaştıran Allah’a. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi, biz buraya ulaşamazdık. Andolsun ki, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler." Şöyle seslenilir: "İşte size, yaptıklarınıza karşılık mirasçı kılındığınız cennet."
. Cennet halkı ateş halkına şöyle seslenir: "Biz, Rabbimizin bize vaat 
ettiğini gerçek bulduk. Peki siz, Rabbinizin size vaat ettiğini gerçek buldunuz mu?" Onlar, "evet" derler. Aralarında bir duyurucu şunu ilan eder: "Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun!"
. Onlar, Allah’ın yolundan geri çevirip yolun eğri büğrüsünü isterler. Onlar ahireti de inkar edenlerdir.
. İki taraf arasında bir perde, A’raf üzerinde de herkesi yüzlerinden 
tanıyan erler vardır. Cennet halkı, özleyip durdukları halde henüz ona girmemiş olanlara şöyle seslenirler: "Selam size!"
. Gözleri ateş halkı tarafına çevrildiğinde de şöyle yakardılar: "Ey Rabbimiz, bizleri, zalimler topluluğuyla birleştirme." 
. A’raf halkı, yüzlerinden tanıdıkları bazı erkeklere seslenip şöyle derler: "Bir 
araya gelmeniz de büyüklük taslamanız da size hiçbir yarar sağlamadı."
. "Şunlar mıydı o, ’Allah kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyecek’ diye 
yemin ettikleriniz?" Ey cennetlikler! Siz de girin cennete. Ne bir korku var size ne de kederleneceksiniz.
. Ateş halkı, cennet halkına seslenir: 
"Şu sudan yahut Allah’ın sizi rızıklandırdığın-dan biraz da bize akıtın!" Şu cevabı verirler: "Allah, o ikisini de küfre sapanlara haram kılmıştır."
. Onlar kendi dinlerini eğlence ve 
oyun haline getirdiler, iğreti hayat onları aldattı. Onlar bugüne kavuşacaklarını unutmuşlardı. Ayetlerimize karşı direniyorlardı. Bugün de biz onları unutuyoruz.
. Yemin olsun ki, biz onlara, ilme uygun biçimde, ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik. İnanan bir topluluk için bir kılavuz, bir rahmettir o.
. Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun tevili geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle 
derler: "İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bizim için şefaatçılar var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımız
dan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?" Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına alet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kayboldu.
. Rabbiniz o Allah’tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp 
örter. O bunu, bu da onu aralıksız 
ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O’nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O’nundur, emir veriş de/yaratış da O’nun içindir, emir 
veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.
. Rabbinize; boyun bükerek, gizlice/
ürpererek yakarın. O, haddi aşanları/azmışları sevmez.
. Yeryüzünde, orası barışa 
kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın. Ürpererek ve ümit ederek dua edin O’na. Hiç kuşkusuz, Allah’ın rahmeti, Güzel düşünüp güzel iş yapanlara çok yakındır.
. Rüzgarları,rahmetininönünden 
müjdeci gönderen O’dur. Nihayet 
onlar, yüklerle ağırlaşmış bulutları yüklenince onu ölü bir beldeye göndeririz; onunla su indiririz de o suyla her türlü meyvayı çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle çıkarırız. Düşünüp ibret almanız umuluyor.
. Güzel ve temiz beldenin bitkisi 
Rabbinin izniyle çıkar. Pis ve çorak beldeden ise zararlı bitkiden başkası çıkmaz. Şükreden bir topluluk için ayetleri işte böyle çeşitli şekillerde sergiliyoruz.
. Andolsun ki biz, Nuh’u toplumuna gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah’a kulluk ve ibadet edin. Sizin ondan başka tanrınız yok. Üstünüze çok büyük bir azabın inmesinden korkuyorum."
. Toplumunun kodamanları dediler ki: "Vallahi biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz."
. Nuh dedi: "Ey toplumum! Sapıklık falan yok bende. Tam aksine ben, alemlerin Rabbi’nden bir resulüm."
. "Size Rabbimin vahiylerini tebliğ ediyorum, size öğüt veriyorum. Allah’ın yardımıyla, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum."
. "Korunmanız, rahmet bulmanız için sizi uyarmak üzere bir adam aracılığıyla Rabbinizden bir öğüt gelmesine şaştınız mı?" 
. Onu yalanladılar. Bunun üzerine biz onu beraberindekileri gemi içinde kurtardık,ayetlerimizi yalanlayanları 
boğduk. Gözleri görmez bir topluluktu onlar.
. Ad’a da kardeşleri Hud’u gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yok. Hala sakınmıyor musunuz?"
. Toplumunun inkarcı kodamanları dediler ki: "Biz seni bir beyinsizliğe düşmüş görüyoruz ve kesinlikle 
yalancılardan olduğunu düşünüyoruz."
. Hud dedi: "Ey toplumum! Bende beyinsizlik yok, ben alemlerin Rabbi’nden bir resulüm."
. "Rabbimin mesajlarını size tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm."
. "Sizi uyarmak için içinizden bir 
adam aracılığıyla size Rabbinizden bir ihtar gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptı ve yaratılışta size daha fazla bir boy-bos verdi. Allah’ın nimetlerini anın ki kurtulabilesiniz."
. Dediler ki: "Sen, yalnız Allah’a 
ibadet edelim de atalarımızın kulluk etmekte olduklarını terk edelim diye mi bize geldin? Eğer doğru sözlü isen hadi bize bizi tehdit ettiğini getir."
. Hud dedi: "Rabbinizden bir azap ve 
gazap indi ya! Haklarında Allah’ın hiçbir kanıt indirmediği, sadece atalarınızın ve sizin uydurduğunuz birtakım isimler hakkında mı benimle çekişiyorsunuz? Bekleyin bakalım, sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim."
. Nihayet, onu ve beraberindekileri bizden bir rahmetle kurtardık; ayetlerimizi yalanlayanların da kökünü kestik. İnanan kişiler değillerdi onlar.
. Semud’a da kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan 
başka ilahınız yok. Size Rabbinizden bir beyyine/açık bir kanıt gelmiştir. İşte şu, Allah’ın devesi. Sizin için bir mucize. Rahat bırakın onu, Allah’ın toprağında otlasın. Kötü bir niyetle dokunmayın ona. Yoksa korkunç bir azap yakalar sizi."
 . "Hatırlayın ki, Allah sizi Ad’dan 
sonra halefler yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O’nun düzlüklerinde saraylar kuruyorsunuz, dağlarını yontup ev yapıyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini anın da fesat çıkararak yeryüzünü berbat etmeyin."
. Toplumunun kibre saplanmış kodamanları, içlerinden inanıp da baskı altında tutularak ezilenlere 
şöyle dediler: "Siz Salih’in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Onun aracılığıyla gönderilene gerçekten inanıyoruz." dediler.
. Kibre sapanlar şöyle konuştu: "Biz sizin inandığınızı inkar edenleriz."
. Bu arada dişi deveyi boğazladılar. 
Ve Rablerinin emrinden dışarı çıkıp şöyle dediler: "Ey Salih! Eğer Allah tarafından gönderilenlerdensen, bizi tehdit ettiğin şeyi önümüze getiriver."
. Bunun üzerine onları, o şiddetli sarsıntı/o korkunç titreşim yakaladı da öz yurtlarında yere çökmüş bir hale geldiler.
. Nihayet, Salih onlardan yüzünü 
döndürüp şöyle dedi: "Ey toplumum! Andolsun ki, Rabbimin mesajını size tebliğ ettim, size öğüt verdim; ama siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
. Ve Lut... Toplumuna şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiçbirinin 
yapmadığı bir iğrençliğe mi girişiyorsunuz?"
. "Siz, kadınları bırakıp şehvetiniz yüzünden erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz sınır tanımayan bir topluluksunuz."
. Toplumunun cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: "Çıkarın şunları kentimizden. Çünkü onlar, temizlik tutkunu insanlardır."
. Biz de onu ve ailesini kurtardık karısı müstesna. O, yere geçenlerden oldu.
. Üzerlerine bir de yağmur indirdik. Bak nasıl oldu suçluların sonu!
. Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah’a kulluk edin. Size O’ndan başka ilah yok! Size 
Rabbinizden açık bir kanıt gelmiştir. Ölçü ve tartı da dürüst davranın. İnsanların eşyasına el koymaya tenezzül etmeyin. Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın. Eğer inanan insanlarsanız bu sizin için daha hayırlıdır."
. "Her yol üstünde oturup da tehdit 
savurarak Allah yolundan O’na inananları çevirmeyin.Yolunçarpığını isteyip durmayın. Hatırlayın ki, siz az idiniz, O sizi çoğalttı. Bir bakın, nasılmış bozguncuların sonu!
. "İçinizden bir grup, benimle gönderilene inanmış, bir başka grup da inanmamışsa, Allah aranızda hükmedinceye kadar sabırlı olun. O, yargıçların en hayırlısıdır."
. Toplumunun büyüklük taslayan 
kodamanları dediler ki: "Ey Şuayb! Ya kesinlikle milletimize dönersiniz yahutta seni ve seninle birlikte inananları kentimizden çıkarırız." Dedi ki: "Ya istemiyorsak; zor ve baskıylamı?" 
. "Allah bizi, milletimizden kurtardıktan sonra tekrar ona 
dönersek yalan düzüp Allah’a iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah istemediği sürece, sizin milletinize dönmemiz söz konusu edilemez. Rabbimiz, bilgice herşeyi kuşatmıştır. Allah’a dayanıp güvendik biz. Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. Sen, çözüm getirenlerin en hayırlısısın."
 . Toplumunun küfre sapan 
kodamanları dedi ki: "Eğer Şuayb’ın ardısıra giderseniz hüsrana gömülenler olursunuz."
. Bunun üzerine o korkunç titreşim/o büyük zelzele onları yakalayıverdi de öz yurtlarında yere çökmüş hale geldiler.
. Şuayb’ı yalanlayanlar sanki o yerde hiç şenlik kurmamışlardı. Şuayb’ı 
yalanlayanlar hüsrana saplananların ta kendileriydi
. Şuayb onlardan yüzünü döndürdü de şöyle dedi: "Yemin olsun, ben size Rabbimin mesajlarını ilettim. Size öğüt verdim. Artık küfre batmış bir topluluğa nasıl acırım?"
. Biz bir ülkeye bir peygamber gönderdiğimizde, onun halkını 
zorluk ve darlıkla mutlaka sıktık ki, sığınıp yakarsınlar.
. Sonra zorluk ve sıkıntının yerine 
mutluluk ve güzelliği getirmişiz de çoğalmışlar ve şöyle demişlerdir: "Atalarımız da zorluk ve sevinçle yüzyüze gelmişlerdi." Nihayet biz onları farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakalayıverdik.
. O medeniyetlerin halkı inanıp 
korunsalardı, elbette ki üzerlerine gökten ve yerden bereketler saçardım. Ama yalanladılar, biz de onları, kazanır olduklarıyla yakalayıverdik.
. O kentlerin halkı, uyudukları bir sırada, şiddetimizin bir gece 
kendilerine gelmeyeceğinden emin mi idiler?
. Yoksa o kentler halkının, bir kuşluk vakti oynayıp eğlenirken azabımızın yakalarına yapışmayacağına ilişkin bir garantileri mi vardı?
. Allah’ın tuzağından emin mi idiler? Hüsrana uğrayan topluluktan başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz.
. Tüm bu olanlar, eski sahiplerinden 
sonra yeryüzüne mirasçı olanlara şunu göstermedi mi: Dilersek onları günahları yüzünden belaya çarptırırız, kalpleri üzerine mühür basarız da artık söz dinleyemez olurlar.
. İşte o kentler / medeniyetler! 
Haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz sana. Andolsun, resulleri onlara açık-seçik deliller getirmişti. Ama daha önce yalanlamış oldukları için inanmadılar. Küfre sapanların kalplerini Allah işte böyle mühürler.
. Onların birçoğunda ahde vefadan 
eser bulamadık. Onların birçoğunu, tam fasıklar olarak bulduk.
 . Onların ardından Musa’yı, 
ayetlerimizle Firavun’a ve kodamanlarına gönderdik de ayetlerimiz karşısında zulme saptılar. Bir bak, nasıl olmuştur bozguncuların sonu!
. Musa dedi ki: "Ey Firavun! Kuşkun olmasın ki ben, alemlerin Rabbi’nin 
bir resulüyüm."
. "Allah hakkında gerçek dışında birşey söylememek benim üzerimde bir varoluş borcudur. Ben size Rabbinizden bir beyyine getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder."
. Firavun dedi: "Bir mucize getirdinse, doğru sözlülerden isen onu ortaya çıkar."
. Bunun üzerine Musa, asasını yere attı; birden korkunç bir ejderha oluverdi o.
. Elini çekip çıkardı; birden o el, bakanların önünde bembeyaz kesildi.
. Firavun toplumunun kodamanları şöyle 
konuştular: "Bu adam gerçekten çok bilgili bir büyücü."
. "Sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?"
. Dediler ki: "Onu kardeşiyle birlikte alıkoy. Ve şehirlere, toplayıcılar gönder."
. "Tüm bilgili büyücüleri sana getirsinler."
. Büyücüler Firavun’a 
gelip dediler ki: "Eğer galip gelen biz olursak bize iyi bir ödül var mı?"
. "Evet, dedi, ayrıca siz benim en yakınlarımdan olacaksınız."
. Sihirbazlar şöyle dediler: "Ey Musa! Sen mi hünerini ortaya 
atacaksın yoksa biz mi hünerlerimizi sergileyelim?"
. "Siz sergileyin." dedi. Hünerlerini ortaya atınca, halkın gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler. Çok büyük bir büyü sergilediler.
. Biz de Musa’ya şöyle vahyettik: "Hadi at asanı!" Bir de ne görsünler, asa, onların ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor. 
. Böylece hak ortaya çıktı, onların yapıp ettikleri, işe yaramaz 
hale geldi.
. Orada mağlup oldular, küçük düştüler.
. Ve büyücüler secdeye kapandılar.
. "Alemlerin Rabbine iman ettik, dediler;
. Musa’nın ve Harun’un Rabbine!"
. Firavun dedi ki: "Demek ben size izin vermeden ona inandınız ha! Bu, 
şehirde tezgahladığınız bir tuzaktır ki, bununla şehir halkını oradan çıkarmak peşindesiniz. Yakında anlarsınız."
. "Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım."
. "Biz, dediler, doğruca Rabbimize varacağız."
. "Sen bizden, sırf Rabbimizin ayetleri bize gelince, onlara iman ettiğimizden ötürü intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Canımızı müslümanlar olarak al."
. Firavun kavminin kodamanları dediler ki: "Musa’yı ve toplumunu, 
yeryüzünü fesada verip seni ve ilahlarını terk etsinler diye mi bırakıyorsun?" Dedi ki Firavun: "Biz onların oğullarını öldürüp kadınlarını diri bırakacağız/kadınlarının rahimlerini yoklayıp çocuk alacağız/kadınlarına utanç duyulacak şeyler yapacağız. Üstlerine sürekli kahıryağdıracağız."
. Musa kendi toplumuna şöyle dedi: "Allah’tan yardım dileyin, sabırlı olun. Yeryüzü Allah’ındır, Allah ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç, takvaya sarılanlarındır."
. Dediler ki: "Senin bize gelişinden 
önce de işkenceye uğratıldık, gelişinden sonra da." Musa dedi: "Rabbinizin, düşmanınızı yok etmesi ve nasıl davranacağınıza bakmak üzere yeryüzünde sizi yöneticiler yapması umulabilir."
. Yemin olsun ki biz, Firavun hanedanını yakalayıp ürün 
eksikliğiyle senelerce sıktık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
. Onlara bir iyilik geldiğinde, "bu 
bizimdir" derlerdi. Kendilerine bir kötülük dokunduğunda ise Musa ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. Gözünüzü açın! Onların uğursuzluk kuşu Allah katındadır. Fakat çokları bilmiyorlar.
. Şunu da söylediler: "Bizi 
büyülemek için, bize istediğin kadar ayet getir. Sana inanmayacağız."
. Biz de onlar üzerine, açık mucizeler olarak tufan, çekirge, haşerat, 
kurbağalar ve kan gönderdik; yine de kibre saptılar ve günahkar bir topluluk oluverdiler.
. Pislik üzerlerine çökünce şöyle dediler: "Ey Musa! Sana verdiği söze 
dayanarak Rabbine dua et. Şu pisliği üzerimizden kaldırırsa, sana kesinlikle inanacağız ve İsrailoğullarını seninle birlikte mutlaka göndereceğiz."
. Dolduracakları bir süreye kadar kendilerinden azabı kaldırdığımızda, 
hemen yeminlerini bozdular.
. Bunun üzerine biz de onlardan öc aldık: Ayetlerimizi yalanladıkları, onlara aldırmazlık ettikleri için hepsini suda bozduk.
. Ezilip itilmekte olan topluluğu da içine bereketler doldurduğumuz 
toprağın doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbinin, İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabretmeleri yüzünden hedefine vardı. Firavun ve toplumunun sanayi olarak meydana getirdiklerini de dikip yükselttikleri sarayları da yere geçirdik.
. İsrailoğullarına denizi geçirttik. 
Özel putlarına tapan bir topluluğa rastladılar. Bunun üzerine: "Ey Musa, dediler, bunların ilahları olduğu gibi sen de bize bir ilah belirle." Musa dedi: "Siz cahilliği sürdürmekte olan bir toplumsunuz."
. "Şu gördüklerinizin, 
içinde bulundukları din çökmüştür. Yapmakta oldukları da boşa çıkacaktır."
. Şunu da söyledi: "Size Allah’tan başka bir ilah mı arayayım? O sizi alemlere üstün kılmıştır."
. Şunu da hatırlayın: Sizi Firavun 
hanedanından kurtarmıştık. Size azabın en kötüsüyle işkence ediyorlardı: Oğlanlarınızı katlediyor, kadınlarınızı diri bırakıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden gelmiş büyük bir imtihan vardı.
. Musa ile otuz gece için vaatleştik. 
Ve bunu, bir on ekleyerek tamamladık. Böylece Rabbinin belirlediği süre kırk geceye ulaştı. Musa, kardeşi Harun’a dedi ki: "Toplumum içinde benim yerime sen geç, barışçı ol, bozguncuların yolunu izleme."
. Musa, bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle konuştu: "Rabbim, göster bana 
kendini, göreyim seni." Dedi: "Asla göremezsin beni. Ama şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni görebileceksin." Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Musa baygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: "Tespih ederim o yüce varlığını, tövbe edip sana yöneldim. İman edenlerin ilkiyim ben."
. Allah buyurdu: "Ey Musa! Ben, gönderdiğim vahiylerle, konuşmamla seni seçip yücelttim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol."
. Biz Musa için levhalarla herşeyi yazdık: Öğüt olarak, herşeyin ayrıntısı olarak. "Kuvvetle tut bunları ve emret toplumuna da onları en güzel şekliyle tutsunlar. Fasıklar yurdunu göstereceğim size."
. Yeryüzünde haksız yere büyüklük 
taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım: Onlar hangi mucizeyi görseler ona inanmazlar. Doğruya varan yolu görseler, onu yol edinmezler. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onlara karşı kayıtsız kaldılar.
. Ayetlerimizi ve ahirete varılacağını yalan sayanların tüm yaptıkları boşa gitmiştir. Bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başkası olmayacaktır.
. Musa’nın kavmi, onun Allah’la 
konuşmaya gidişinden sonra, süs eşyalarından oluşmuş, böğürebilen bir buzağı heykelini ilah edinmişti. Görmediler mi ki, o onlarla ne konuşabiliyor ne de kendilerine yol gösterebiliyor? Onu benimsediler ve zalimler haline geldiler. 
. Başları avuçları arasına düşürülüp 
de sapmış olduklarını fark ettiklerinde şöyle yakardılar: "Rabbimiz bize merhamet etmez, bizi affetmezse mutlaka hüsrana düşenlerden olacağız."
. Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle dedi: 
"Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin emrini bekleyemediniz mi? Levhaları yere attı, kardeşinin başını tuttu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki: "Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma."
. Musa şöyle yakardı: "Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Rahmetine 
sok bizi. Sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin."
. Buzağıyı ilah edinenler var ya, yakında onlara Rablerinden bir öfke ve dünya hayatında bir zillet ulaşacaktır. İftiracıları böyle cezalandırırız biz.
. Günahlar işlendikten sonra tövbe ile iman edenlere gelince, o tövbe imandan sonra Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır.
. Öfke, Musa’yı rahat bırakınca, levhaları aldı. Onlardaki 
yazıda, yalnız Rableri karşısında ürperenler için bir rahmet ve bir kılavuz vardı.
. Musa, bizimle buluşma vakti için toplumundan yetmiş adam seçti. Şiddetli sarsıntı onları yakalayınca 
Musa şöyle dedi: "Rabbim, dileseydin, onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin? Bu iş senin imtihanından başka birşey değildir. Onunla dilediğini şaşırtır, dilediğine yol gösterirsin. Sen bizim Veli’mizsin. O halde affet bizi, acı bize. Sen affedenlerin en hayırlısısın."
. "Bize hem bu dünyada güzellik yaz 
hem de ahirette. Dönüp dolaşıp sana geldik." Buyurdu ki: "Azabıma dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. Ben onu; sakınıp korunanlara, zekatı verenlere, ayetlerimize inananlara yazacağım."
. Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılmış bulacakları ümmi 
peygambere uyarlar; o onlara iyiliği emreder, kötü ve çirkinden onları alıkoyar. Güzel şeyleri onlara helal kılar, pis şeyleri onlara yasaklar. Sırtlarından ağırlıklarını indirir, üzerlerindeki zincirleri, bağları söküp atar. Ona inanan, onu destekleyen, ona yardım eden, onunla indirilen ışığa uyan kişiler, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
. De ki: "Ey insanlar! Ben sizin üstünüze Allah’ın resulüyüm. 
Göklerin ve yerin mülkü o Allah’ındır. İlah yoktur O’ndan başka. O diriltir, O ölüdürür. O halde Allah’a ve resulüne iman edin; Allah’a ve onun sözlerine inanan o ümmi peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz."
. Musa kavminden bir topluluk vardır ki, hakka kılavuzluk/hak ile kılavuzluk eder ve yalnız hakka dayanarak adaleti gözetir.
. Biz onları, oniki torun kabileye ayırdık. Toplumu kendisinden 
su istediğinde de Musa’ya, "asanı taşa vur" diye vahyettik. Taştan, oniki göze fışkırdı. Her oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik 
yaptık, kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size
 verdiğimiz rızıkların temizlerinden!" onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine zulmediyorlardı.
. Onlara şöyle denildi: Şu  kentte  oturun,orada istediğiniz yerden yiyin. ’Affet’ diye yalvarın; kapıdan da secde ederek girin ki, hatalarınızı bağışlayalım. 
Güzel düşünüp güzel iş yapanlara daha fazlasını da vereceğiz.
. Onların zulme sapanları, sözü, kendilerine söylenenin dışında bir sözle değiştirdiler. Bunun üzerine biz de üzerlerine gökten bir pislik azabı saldık; çünkü zulmediyorlardı.
. Sor onlara o deniz kıyısındaki 
kentin durumunu. Cumartesi günü azıp sınır tanımazlık ediyorlardı. Sebt yaptıkları gün balıkları onlara akın akın gelirdi; sebt yapmadıklarında ise onlara gelmezdi. Yoldan sapmaları yüzünden onları böyle imtihan ediyorduk.
. İçlerinden bir topluluk şöyle dedi: "Allah’ın helak edeceği yahut 
şiddetli bir azapla azaplandıracağı bir topluma ne diye öğüt verip duruyorsunuz? Dediler ki: "Rabbinize karşı bir mazeret olsun diye ve bir de korunup sakınırlar ümidiyle."
. Kendilerine verilen öğüdü unuttuklarında, kötülükten alıkoyanları kurtarıp zulme 
sapanları, yoldan çıkmalarından ötürü, acı bir azapla yakalayıverdik.
. Ne zaman ki, yasaklandıkları şeylerden ötürü öfkelenip başka aşırılıklar yapmaya başladılar, onlara şöyle dedik: "Aşağılık, maskara maymunlar olun!"
. Rabbin, kıyamet gününe kadar, 
kendilerine azabın en kötüsünü yapacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Senin Rabbin cezayı vermede çok süratli davranır; ama çok affedici, çok merhametlidir de.
. Ve onları yeryüzünde birçok 
ümmetlere böldük. İçlerinde barışsever iyiler vardı ama böyle olmayan aşağılıklar da vardı. Belki dönerler ümidiyle onları güzelliklerle de kötülüklerle de imtihana çektik.
. Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, Kitap’a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten 
bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah 
hakkında, gerçek dışında birşey söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap’ın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?
. Kitap’a sarılanlar ve namazı kılanlara gelince, biz, barışsever iyilerin ödülünü zayi etmeyiz.
. Bir zaman, dağı tepelerine bir 
gölgelik gibi çekmiştik de onu üstlerine düşüyor sanmışlardı. "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın ki korunabilesiniz."
. Hani Rabbin, ademoğullarından, 
bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz değil miyim?" Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz." demişlerdi. Kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" demeyesiniz.
. Şöyle de demeyesiniz: "Daha önce atalarımız şirke batmıştı. Biz de onların ardından gelen bir soyuz. Gerçeği çiğneyenler yüzünden bizi helak mı edeceksin?"
.Biz, ayetleri işte bu şekilde ayrıntılı 
kılıyoruz ki, hakka  dönebilsinler.
. Onlara, şu adamın haberini de oku: 
Kendisine ayetlerimizi vermiştik; onlardan sıyrılıp çıktı, şeytan da onu peşine taktı; nihayet o, azgınlardan oluverdi.
. Dileseydik onu, o ayetlerle yüceltirdik. Ama o, yere saplandı, 
iğreti arzularına uydu. Onun durumu şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan dilini sarkıtarak solur, kendi haline bıraksan dilini sarkıtarak solur. Ayetlerimizi yalanlayan toplumun örneği işte budur. Bu hikayeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler.
. Ayetlerimizi yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Onlar öz benliklerine zulmediyorlardı.
. Allah’ın yol gösterdiği, gerçeğe varmıştır; saptırdıkları ise hüsrana batıp kalmıştır.
. Yemin olsun ki biz, insanlardan ve cinlerden birçoğunu cehennem için 
yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar.
. En güzel isimler Allah’ındır; O’na onlarla dua edin. O’nun isimlerinde ters bir tutum izleyenleri bırakın. Yapıp ettiklerinin cezasını çekeceklerdir.
. Bizim yarattıklarımızdan bir 
ümmet var ki, hakka rehberlik eder ve onunla adalet sunarlar.
. Ayetlerimizi yalanlayanları, hiç bilemeyecekleri bir yerden ağır ağır çöküşe götüreceğiz.
. Süre tanıyorum onlara. Çünkü benim tuzağım pek yamandır.


. Düşünmediler mi ki, o arkadaşlarında cinnetten eser yok. Apaçık bir 
uyarıcıdan başkası değildir o.
. Göklerin ve yerin melekutuna, 
Allah’ın yarattığı herhangi birşeye bakmadılar mı; ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceğini düşünmediler mi? Peki, bu Kur’an’dan sonra hangi hadise/söze iman ediyorlar?
. Allah’ın şaşırttığına kimse 
kılavuzluk edemez. O bırakır onları ki, kudurgunlukları içinde bocalayıp dursunlar.
. Ne zaman gelip çatacak diye kıyamet saatini soruyorlar sana. De 
ki: "Ona ilişkin bilgi Rabbim katındadır. Onu, vakti geldiğinde belirginleştirecek olan yalnız O’dur. Göklere de yere de ağır gelmiştir o. O size ansızın gelecektir, başka değil." Sen onu iyice biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: "O’na ilişkin bilgi Allah katındadır, fakat insanların çokları bilmiyorlar."
. De ki: "Ben kendi nefsime, Allah’ın 
dilediğinden başka ne bir yarar sağlayabilirim ne de bir zarar verebilirim. Eğer gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapardım. Ama bana kötülük dokunmamıştır bile. Ben, inanan bir topluluk için bir uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim."
. O, odur ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, eşini de ondan vücuda 
getirdi ki, gönlü buna ısınsın. Eşini sarıp kucaklayınca o, hafif bir yük yüklendi de bir süre onu gezdirdi. Ağırlaştığında ikisi birden Rablerine şöyle dua ettiler: "Bize iyi huylu, yakışıklı bir çocuk verirsen yemin ederiz, şükredenlerden olacağız."
. Allah onlara ruhta, bedende güzel bir çocuk verince, kendilerine verdiği nimete ikisi birden Allah’a ortak 
koşmaya başladılar. Allah onların ortak koştuğu şeylerden arınmıştır.
. Hiçbir şey yaratmayan, bizzat kendileri yaratılmış olan şeyleri/kişileri mi ortak koşuyorlar?
. Onlar, ne bunlara bir yardım sağlayabilirler ne de kendi benliklerine yardımcı olabilirler.
. Onları, iyiye ve güzele çağırsanız 
sizi izlemezler. Ha onlara dua etmişsiniz ha sus-pus oturmuşsunuz. Sizin için birdir.
. Allah dışında yakardıklarınız sizin gibi kullardır. Eğer iddianızda haklıysanız, hadi çağırın onları da 
size cevap versinler.
. Ayakları mı var onların ki, onlarla yürüsünler; elleri mi var onların ki onlarla tutsunlar; gözleri mi var onların ki, onlarla görsünler; kulakları mı var onların ki, onlarla işitsinler. De ki: "Ortaklarınızı çağırıp bana tuzak kurun. Hadi, göz açtırmayın bana!"
. "Benim Veli’m, o Kitap’ı indiren Allah’tır. O, hayır ve barış seven kulları koruyup gözetir."
. O’nun dışında yakardıklarınız, size 
yardım edemezler. Kendilerine de yardımcı olamazlar.
. Onları, hidayete çağırsanız, duymazlar. Onların sana baktıklarını sanırsın. Oysaki, onlar görmezler.
. Affetmeyi esas al. İyiyi ve güzeli 
emret, cahillerden yüz çevir.
. Şeytandan bir dürtük seni 
dürtüklediğinde, Allah’a sığın. Çünkü O, herşeyi işitir, herşeyi bilir.
. Korunup sakınanlar, kendilerine 
şeytandan bir görüntü/dürtü gelip dokunduğunda, hemen Allah’ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler.
. Yoldaşları ise onları sürekli azgınlığa iterler, sonra da 
yakalarını bırakmazlar.
. Onlara bir ayet getirmediğinde, 
"onu da şurdan burdan derleseydin ya," diye konuşurlar. De ki: "Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum için rahmettir."
. Kur’an okunduğu zaman onu 
dinleyin ve susun ki, size rahmet edilsin.
. Rabbini, öz benliğinin içinde yalvarıp ürpererek, bağırtılı olmayan bir sesle sabah-akşam zikret. Sakın gafillerden olma.
. Rabbinin katında olanlar, büyüklük taslayıp O’na kulluktan yüz çevirmezler; O’nu tespih ederler ve yalnız O’na secde ederler.

NOT: BİZ MÜSLÜMAN BİR TOPLUMUZ. LÜTFEN ARAPÇA BİLMİYORSANIZ BAŞLANGIÇTA İNİŞ SIRASINA GÖRE  KURAN MEALİNİ ANLAYARAK  OKUYUN.TEŞEKKÜR EDERİM…




Hiç yorum yok: