KURAN'da anlatılan Hz. SÜLEYMAN - Bilimin geleceği..

 Hz. Süleyman Peygamber – Bilimin Geleceği…  
          Allah Kuran’da birçok peygambere ait kıssalar (hikayeler) anlatmıştır. Süleyman Peygamber’in yaşadığı dönem ve yaşadıkları, Allah’ın ona  vermiş olduğu  çok değişik, düşündürücü ve olabilirlikleri üzerine, beyin ve bilgi teferrautlarını zorlayıcıdır.
                              Şimdi ve gelecek üzerine, yorumlara açık, donanımlar sunmuştur. Bilim insanları, Süleyman anlatısını kesinlikle incelemeye almalıdır. Bu anlatıda bir değil, o kadar çok imkansızmış gibi görülen, bilimsel veriler mevcuttur ki, Allah geleceğe ışık tutmaktadır.
   Bazı bilgilerden örneklersek; Kuran’ın bir çok ayetinde güneşin ve ayın ayrı varlık olduğunu, gece ile gündüzün de her birinin ayrı ayrı varlık olduğunu işaret eder.
    Rüzgarın her türünü kontrolümüzle kullanabileceğimizi ve istediğimiz gibi faydalanabileceğimizi yazmaktadır.
 Göremediğimiz ama farkına varabildiğimiz ve Kuran’da birçok ayetlerde sözü edilen, cinlerin ve şeytanları, kontrol altında  tutabileceğimizi anlatır.  
    Kuşlarla (hayvanlarla) konuşup onlardan  yararlanabileceğimizi , karıncanın bile dilini anlayabileceğimizi anlatır.
  Maddenin ışınlanabileceğini ve maddeyi her tür değişime uğratabileceğimizi, Allah ayetlerle bize öğütlerle bir bir bilgi vermektedir. 
   Süleyman anlatısında ki, o ayetlerden bazılarını okuyalım :
Allah Davud Peygambere  Süleyman’ı armağan etti. SüleymanPeygamber güzel bir kuldu! Hep Allah’a sığınır, yakarırdı.
hz süleyman ve at ile ilgili görsel sonucu
    Akşam üstü kendisine, üç ayak üzerine basıp bir ayağını tırnak üstüne diken saf kan koşu atları sunulmuştu. Dedi: “Servet sevgisini Rabbimi anmak 
için benimsedim.”  Nihayet güneş perde ardına çekildi.  “Geri getirin bana onları” dedi. Bacaklarını, boyunlarını sıvazlamaya başladı.
Andolsun ki biz Süleyman’ı imtihan ettik, tahtının üzerine bir ceset bıraktık da, tövbe ile Allah’a yöneldi. Şöyle yakardı: “Rabbim, affet beni! Benden sonra kimseye yaraşmayacak bir mülk/saltanat ver bana. Kuşkusuz sensin evet sen bağışı sınırsız olan (Vahhab)"
    Allah bunun üzerine, rüzgarı onun emrine verdi; Onun emriyle onun istediği yere uysal uysal/tatlı tatlı akıp giderdi. Ve Allah,  Süleyman Peygambere kasırgayı boyun eğdirdi. Allah içine bereketlerle doldurduğu toprağa doğru, emriyle akıp giderdi. Allah Süleyman peygamber için sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgarı görevlendirdi.
   Allah şeytanları da onun emrine verdi. Ve demirlerle birbirine bağlı diğerlerini de. Cinlerden öylesi vardı ki, Rabbin izniyle onun önünde iş yapardı. Allah onlardan hangisi buyruğa yan çizse, alevli ateş azabını kendilerine tattırırdı. Hepsi bina ustası, dalgıç ve başka işlerde yapan şeytanlar dı . Allah Süleyman'ı koruyup gözetiyordu.   
    Onlar Süleyman için, kalelerden,
 heykellerden, havuzlar gibi çanaklardan, yerden kaldırılamaz kazanlardan ne dilerse yaparlardı.
    Allah  onun için  erimiş katran/bakır kaynağını sel gibi akıttı.   Allah babası Davud’a verildiği gibi Süleyman’a da bir ilim verdi. Onlar şöyle dediler: “Bizi, mümin kullarının bir çoğundan üstün kılan  Allah’a hamd olsun
   Süleyman babası Davud’a mirasçı oldu ve şöyle dedi: “Ey insanlar, bizlere kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden biraz verildi. Kuşkusuz  bu, apaçık lütfun ta kendisidir."
Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları, Süleyman’ın huzurunda bir araya getirildi.    Onlar, düzenli bir biçimde sevk ediliyorlardı. Ordu karınca vadisine 
geldiklerinde, bir karınca şöyle seslendi: “Ey karıncalar!Yuvalarınıza girin ki, Süleyman ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesinler.”  
    Bunun üzerine Süleyman, karıncanın sözüne güldü ve dedi: “Rabbim, bana ve aileme lütfettiğin nimetine şükretmeme, hoşnut olacağın barışçıl bir işyapmama imkan ver. Ve rahmetinle beni barışsever iyi kullarının arasına sok.”
Kuşları teftiş etti de dedi 
ki :  "Hüdhüdü nedengöremiyorum,yoksa kayıplara mı karıştı? Ona acımasızca azap edeceğim, belkide onu boğazlayacağım; yahut da bana mutlaka bir kanıt getirecek."
Az sonra Hüdhüd gelip şöyle dedi : Senin fark edemediğin bir şeyi fark ettim ve sana Saba’dan parlak bir haber getirdim. Sabalılara hükmeden bir kadın buldum. Kendisine her şeyden bir pay verilmiş, kocaman bir tahtı var. Onu ve toplumunu, Allah’ı bırakıp güneşe secde eder buldum. 
   Şeytan onlara, yapıp ettiklerini süslü gösterip onları yoldan saptırmış. Artık doğruyu bulamazlar. Göklerde ve yerdeki sırrı açığa çıkaran, onların gizlediklerini de açıkladıklarını da bilen Allah’a secde etmemek gayretindeler.  O Allah ki, tanrı yok kendinden başka, o büyük arşın Rabbidir O."  
    Süleyman dedi: “Doğrumu söyledin yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz! Şu yazımı götürüp onlara at. Sonra onlardan uzaklaş da bak bakalım, nasıl davranacaklar."Saba Melikesi Belkıs dedi ki: “Ey ileri gelenler, bana önemli bir 
mektup bırakıldı. Süleyman’dan bir mektup. BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM (Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla) – (Merhametli ve Merhamet eden Allah’ın adıyla) diye başlıyor.
  Melike Belkıs :” Ey danışmanlarım, bu meselem konusunda bana fikir verin. Siz onaylamadıkça, hiç bir işe kesin karar veremem” dedi. İleri gelenler: “Biz çok güçlüyüz, çok yaman savaşırız. Buyruk senin. Ne karar vereceğini sen bilirsin” dediler..
     Söylediği şu: “Bana büyüklük taslamaya kalkmayın. Teslim olarak huzuruma gelin.”
   Melike Belkıs: “Şu bir gerçek ki krallar bir memlekete girdiler mi, orada bozgun çıkarırlar; onun onurlu insanlarını zelil-sefil ederler. İşte böyle yaparlar. Şimdi ben onlara bir hediye göndereceğim ve bakacağım elçiler neyle geri dönecekler.”
       Elçi geldiğinde, Süleyman dedi ki:”Siz bana mal ile destek mi veriyorsunuz? Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha kıymetlidir. Sizin hediyenizle, benden çok siz ferahlarsınız. Seni gönderenlere dön. Vallahi, karşı koyamayacakları ordularla üstlerine gelirim ve onları oradan, başları eğik, aşağılanmış bir halde sürer çıkarırım.”
      Süleyman, kurmaylarına dedi ki: “Onlar teslim olup huzuruma gelmeden önce, o kadının tahtını hanginiz bana getirebilir?”
Cinlerden bir ifrit şöyle dedi: ” Sen daha makamından kalkmadan, onu sana getirebilirim. Ben bunu yapacak güçteyim ve gerçekten güvenilir biriyim.
    Kendinde Kitap’tan bir ilim alan kişi de şöyle dedi: “Ben onu sana, gözünü açıp yumuncaya kadar getiririm.”Derken Süleyman, tahtı, yanına getirilmiş görünce şöyle konuştu: “Rabbimin  lütfundandır bu. Şükür mü edeceğim, nankörlük mü diye beni denemek istiyor.
   Esasında şükreden, kendisi lehine şükretmiş olur. Kimde nankörlük ederse bilsin ki, Rabbim cömerttir.“
   Emir verdi: “Onun tahtını başkalaştırın, bakalım tanıyacak mı, tanıyamayanlar arasına mı girecek?”  
Saba melikesi Belkıs gelince şöyle denildi : “Senin tahtında böyle mi?”  Dedi :  “Bu sanki o. Zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz müslüman olmuştuk.”Daha önce Allah dışında ibadet ettikleri, onu engellemişti. Çünkü o küfre sapmış bir topluluktandı.
  Ona denildi: “Köşke gir”  Saba Melikesi Belkıs Süleyman’ın köşküne girerken onu su sandı ve baldırlarını açtı.
   Süleyman dedi ki : “O, cilalı sırçadan  yapılmış parlak bir zemindir.”
Saba Melikesi Belkıs : “Rabbim  doğrusu ben öz benliğime zulmetmişim. Artık Süleyman’la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oluyorum.”
    Sonunda Süleyman için ölüm hükmü verdiğimizde, onun ölümünü, değneğini 
yiyen bir ağaç kurdundan başkası onlara göstermedi. Süleyman yere yığılınca, açıkça anlaşıldı ki, eğer cinler gaybı (bilinmez) bilmiş olsalardı, o alçaltılcı azap içinde bekleyip durmazlardı.
                      VE ÖLÜM..




      NOT: Lütfen Allah’ın bize gönderdiği kitabımızı, başlangıçta iniş sırasına göre Arapça bilmiyorsanız Türkçe KURAN mealini okuyalım…TEŞEKKÜR EDERİM…
               


                        

Hiç yorum yok: